Gel Pes Etme

Yapraklar nasıl da uçuşuyordu görevlerini yerine getirircesine dökülüyorlardı. Sonbaharın düşen yaprakları… Görüntü muazzamdı. Burası herkese nasip olmayan bir yerdi. Nasibi olan da farkında mıydı? Yarım saat kadar seyre daldı. Kendisini, ağaçları ve yaprakları dinledi. Derin bir nefes aldı…

Sevgili dostlar insanın ruhu da böyle değil mi? Aynen havanın durumu, akışı gibi. Dalgalı, rüzgârlı, sert; bazen yumuşak bazen içi içine sığmayacak şekilde ve daha nicesine sahip bir hal. Bu hal ki öyle de hafife almayalım nazik, hoş insan ne yapar nasıl baş eder, tat alma veya baş etme becerisi atladığımız bir husus. Hatta unuttuğumuz ve kendimize haksızlık yaptığımız bir husus. Neyse ya Hu ben ne diyecektim sizlere. Gelin şöyle de size müthiş bir şey anlatacağım. Başa dönüyorum, yapraklara…

Yeşile, ağaçlara bakmak ne de güzeldir anlatamam, yaşamak lazım. Tüm oksijeni bu güzelim yerde içine çekerken ee haliyle sizler de ayrıca bir rahatlama ve bu rahatlamanın etkisiyle bir fikir gelmez mi insanın aklına? Plan şudur: Bitmiş finaller kim tutar bunları. Oksijeni daha fazla alan arkadaş harekete geçer. İlkokuldan bir iki arkadaşını liseden, üniversiteden iki üç arkadaşını arar ve şunu söyler: Finaller bittiğine göre ülkemizin cennet köşelerinden birine seyahat etmeye var mısınız? Öyle yapar böyle yapar arkadaşlarını ikna eder. Tabii gezinin sonunda bir hayat dersi olacağını da bilmeden yollara koyulurlar. Toplanma merkezi Dünya’nın başkenti İstanbul’dur. Arkadaşlar işlerini biliyorlar bu vesileyle iki güzelim şehri dolaşmış olacaklar. Anlaşılan o ki doğa, yeşillik, oksijen epey bir işe yaramış. İstanbul’a bir gün ayırdıktan sonra Anadolu’ya yol amaya koyulmuş ve asıl yere varılmıştır.

Anadolu’muzun kuzeyinde doğal gölleri ve yeşillikleriyle meşhur şehrimizde ilk durakları şehrin merkezi olur. Yöre halkı, esnaflar, camii bahçesindeki amcalarla sohbetler şahaneydi. Çay da oldukça güzeldi hani. Çaya doyamadılar. Hemen akabinde tepeye çıktılar tepede çaya devam edildi. Bol oksijen ve çay: İnsan daha ne ister. Tabii hayat hep böyle devam etmiyor. Bazen yokuş yukarı bazen yokuş aşağı değil mi?

Çaylar içiliyor, çekirdekler çitileniyor, muhabbet koyu… Derken bir amca ve misafiriyle muhabbet genişlemesin mi? Amcayı da bir görseniz böyle bir tombul insanın sarılası, ellerinden öpesi geliyor içten bir şekilde. Gençlere seslendi amca; sizleri, konuşmalarınızı gözlemledim. Birkaç bir şeyi ben de söylemek isterim. Sizleri görünce mutlu oldum ben de sohbete dahil olmak istedim dedi ve devam etti. Bundan birkaç yıl önceydi sevgili gençler. Doktor kanser teşhisi koyunca ailem özellikle de genç kızım epey bir üzüldü, yıkıldı. Amca böyle deyince ortam buz kesildi tabii. Fakat ben hiç pes etmedim dedi ve devam etti. Aileme şunu dedim: Halimize şükürler olsun yapacağımı yaptım göreceklerimi gördüm bu durumdan sonra da şükretmeye, çalışmaya devam edeceğim dedi. Duygulanmamak elde değil tabii ama amca öyle naif anlatıyor ki sanırsanız hiç böyle bir şey yaşanmamış. Biz merakla eee amca sonra dedik. Sonrası daha eğlenceli gençler dedi. Ben bu teşhisten sonra daha çok gençlerle vakit geçirdim daha çok dertlerini dinledim işlerine yardımcı oldum işlerini hallettim. Moral ve motivasyonum çok yüksekti. Tabii bu aylar sürdü ve bir kontrolümde doktor bey aynen şunu dedi: Siz ne yaptınız nasıl oldu böyle mucize bu: Tebessüm ettim ama galiba bedenen de hissettiğim için anlamıştım. Gençler kanseri yenmiştim. Evet gençlerle birlikte olarak gençlerle hemhal olarak yenmiştim.

Gençlerden biri hüngür hüngür ağlıyordu. Amcaya sarılıyordu. Ne dertler, tasalar var. Pes etmeyen nice güzel insanlar var. Bizim pes etme ve baş etme derecemiz nasıldır acaba. Bizim derdimiz de dert miymiş? Gençler amcayı unutmadı yıllar geçti hep aradılar, sordular. Şükür ki hastalığı nüksetmemişti. Formül devam ediyordu. Çalışmak ve gençlerle birlikte olmak.

Sevgili dostlar; her dert kıymetli, herkesin kendine göre derdi ve meşgalesi var. Derdi veren dermanı da vermez mi? Derman çok uzakta mı? Bazen uzakta belki yakında da biz farkında mıyız? Derdimiz dert mi? Baş ediyor muyuz? Yoksa pes mi ediyoruz. Savaşıyor muyuz yoksa kaçıyor muyuz? Size bırakıyorum. Hepsi çok kıymetli ve özel. O ana ve her ana her hale şükrediyor muyuz? Daha çok çalışıyor muyuz? Sahi biz ne yapıyoruz. Kanseri yenen güzel varlık neleri yenmez ki.

Eyvah! Yoksa aldandık mı? Dünya bizim merkezimizde mi dönüyor? Uykuda mıyız? Pes mi ettik? Neler oluyor? Her ne oluyorsa her ne olursa olsun dostum sen gel uyan sen gel pes etme…

Seni bekliyoruz; sevgi ve muhabbetle.

Hilal ALKAN

Uzman Psikolojik Danışman