PDR' ye Dair Bir Hilal ALKAN Röportajı
Kendinizden bahseder misiniz?
Ben Psikolojik Danışman Hilal ALKAN. 1993 Mardin doğumluyum. İlkokulu ve liseyi İstanbul’da okudum. Üniversite eğitimimi Hacettepe Üniversitesi PDR bölümünde 2016 yılında tamamladım. Mezun olduktan sonra psikolojik danışmanlık merkezinde, çocuk ve ergen danışmanlığı ile başlamış oldum. Orada çalışmakta olduğum süre ve yaptığım gözlemler sonucunda şunu anladım ki eğitimimiz sırasında hocalarımız her ne kadar psikolojik testler eğitimini vermiş olsa da yeterli olmuyor. Bir PDR’cinin alet çantasında mutlaka psikolojik testler bulunması gerekiyor, kurum bana bunu öğretti. Akabinde tabi okuldur, kolejdir, üniversitedir derken şu an çalışmakta bulunduğum özel okulda çalışmaya başladım. Burası nasip oldu.
PDR alanına nasıl yöneldiniz?
Tercihlerimin tamamı PDR idi. Sosyal bir insanım. İnsanların problemlerini dinlemeyi seviyorum. Tabii ki bu problemlere mesleğinizi elinize aldığınızda profesyonel açıdan bakmaya başlıyorsunuz bunu seviyorum elimden geldiği kadarıyla da mesleğimin hakkını vermeye çalışıyorum. Eşit ağırlıkta zaten biliyorsunuz ya Hukuk ya PDR, Psikoloji istenir. Hukuk da okuyabilirdim fakat PDR bana daha yakın geldi. Kendimden de bir şeyler buldum ki direkt o alana yöneldim diye düşünüyorum.
PDR’ nin sizin kişiliğinizde değişiklikler yaptığını düşünüyor musunuz?
Evet, evet … Bu soru gerçekten çok kıymetli bir soru. Bazen kendime kızıyorum bu bölümü okudum çok fazla iyi oluş, iyilik hali oldu diye. Çünkü karşı taraf sizin bu hassasiyetinizi sizin empatinizi çokta fazla açıkçası anlamıyor. Bu bölüm beni çok çok ılımlaştırdı. Liseli yıllarımda sert mizaçlı bir insandım. Yani şu an ve lisedeki halim arasında fark var diyebilirim. Ama bu durumdan bir şikayetim yok. Hatta memnunum diyebilirim. Benim bu değişimime Hacettepe ekolünün de katkısı çok oldu. Hocalarıma bu konuda gerçekten çok teşekkür ediyorum. İnsana yaklaşım, iletişim becerileri, insanın duygularına dokunma… yani bunlar çok kıymetli şeyler ve alanın duayenlerinden bunları almak ona göre kendimizi check etmek iyi oldu. Kendime genel anlamda bir şeyler katabildiğimi düşünüyorum.
Mesleğinizin uğraşmaktan en çok hoşlandığınız tarafı nedir?
Ben üniversite 4’ ten beri tercih uzmanlığı yapıyorum. Yani kariyer psikolojik danışmanlığı. Bu alan bizim alanımızın en kıymetli en önemli alt dallarından biri. Çünkü sistem değişiyor ve aile, öğrenci değişen sistem hakkında çok bilgili olamayabiliyor. Siz öyle bir dokunuş yapıyorsunuz ki; hazırlanma sürecine yeniden başlama kararı almış ya da kendi tercihlerinden memnun olmayan bir öğrencinin hayatını onun mutlu olacağı bir şekilde tasarlamasına yardımcı oluyorsunuz. İyi sonuçlar geldikten sonra öğrencinin gelip size teşekkür etmesi ve onun yüzündeki o tebessümü görebilmeniz gerçekten mutluluk verici bir durum. Tercih dönemi genel anlamda zor bir dönem. Sabah 09:00 gece 00.00 mesai harcadığım bir dönem ama en mutlu olduğum dönem diyebilirim.
PDR’ de alanla ilgili yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Biz okul olarak bakanlığın, ilin, ilçenin hedeflerini öncelikle önümüze koyuyoruz. Çünkü bunlar gerçekten güzel hedefler. Örnek veriyorum bağımlılıkla mücadele, cinsel istismar, bilinçli teknoloji kullanımı bunların çoğu benim de ilgimi çeken, üzerinde durduğum, kendimde araştırma yaptığım alanlar. Özellikle teknoloji konusu. Bu konuda ne kadar sunum yaptığımı hatırlamıyorum bile. Çeşitli STK’lerde üniversitelerde öğrencilerimle, velilerle. Sağ olsunlar üniversitedeki hocalarım ve çalışma arkadaşlarımla birlikle araştırmaya da döktük. Mesela bir araştırmamızda şöyle ilginç bir sonuç çıktı. Biz sosyal medya kullanımı ile psikolojik iyi oluşu incelemiştik ve aralarında bir ilişki çıkmadı. Yani düşünebiliyor musunuz? Birey kendisini iyi hissettiği için girmiyor oraya. Farkında değil. Refleksi mi desem? Klasik koşullanma mı? Böyle farklı serüvenler var. Tabii bu araştırmaların konusu değişebiliyor. Yani ihtiyaca göre olması gerekiyor. Örneğin; ısıtma sistemi kötü olan bir okula atandınız onun üzerinde bir araştırma yapmanız gerekiyor. Yani bu tamamen görev yapmış olduğunuz yerdeki ihtiyaçla ilgili bir şey. Bizim ilkelerimizden de en önemlilerinden birisidir zaten. Rehberlik ihtiyaca göre yapılır. İhtiyaç neyse onu ertelemeden yerine getirmek lazım. Biz de büyük bir yerde, İstanbul’ da çalıştığımızdan bağımlılık ve bilinçli kullanıcı noktasında Bakanlığın, İlin, İlçenin hedeflerini özenle yerine getirmeye çalışıyoruz. Okullarda bu çalışmalarla ilgili seminerler için uzman da çağrılabilir kendiniz de araştırmalarınızı, çalışmalarınızı öğrencilerinize aktarabilirsiniz. Ben mesela seminerlerimi genelde kendim veriyorum. Çok da güzel oluyor. Örneğin sigara alkol kullanımı. Ergenler biliyorsunuz farkında değil. Bugün bir nargile içmek 2,5 paket sigaraya denk geliyor. Bu çok vahim bir durum. Ama öğrenci bunu bilmiyor ve siz anlattığınız zaman korkanlar, çekinenler olabiliyor. Bu bile bir farkındalık kazandırmadır aslında. Açıkçası bu durumları sık sık ilerleyen dönemlerde de konuşacağız gibime geliyor.
PDR’ nin ülkemizdeki 25 yılını nasıl görüyorsunuz?
PDR ülkemizde çok kıymetli alanlardan bir tanesi. Hatta ben bu alanı bilip, alan dışı biri olsaydım bile PDR eğitim fakültesinin gülüdür derdim. PDR okulların merkezidir. Öğrenciye dokunan taraftır. Öğrencinin kendini iyi hissettiği, duygusal dışavurumlarını gerçekleştirdiği çok kıymetli bir alandır. Bunları bilerek hareket eden idareciler ve bunları bilerek hareket eden bir okul PDR’ nin kıymetini bildiği için zaten güzel bir sonuç alıyor. Ama maalesef üzücü sonuçlar da var. 25 yıla baktığımız zaman geldiğimiz nokta ilerlediğimizin değil, gerilediğimizin göstergesi. Alanı yakından takip eden biri olarak üzüntülerimi de ifade etmek isterim ki bugün PDR yönetmeliğinin; okullarda nöbet kısmı, boş derslere öğretmen görevlendirilmesi, birden fazla angarya işin verilmesi asla kabul edilebilir bir durum değil. Ve maalesef ülkemizin ilk başlarda çıkışına baktığımız zaman psikolojik danışmanlık çok daha kıymetliydi yani. Standartları ve sistemi kurulmamıştı belki ama daha çok değer görüyordu. Bu günlerde o günleri arar gibiyiz. Bunların düzeltileceğine ve ilerleyen yıllarda daha iyi şartlar altında yeniden güzellikler kazanacağını umuyorum. Öyle de diliyorum fakat açık konuşmak gerekirse 25 yılı taradığım zaman özellikle şu dönem PDR’ nin maalesef geri durumda olduğunu düşünüyorum.
Bu 25 yılı değerlendirdiğinizde PDR mezunlarının farklı istihdam alanlarına yönelmesi konusunda neler düşünüyorsunuz?
Bir psikolojik danışman ve rehberlik mezunu arkadaşımın sadece MEB’e yönelmesi açıkçası hata olur. Bu durumu aile ve sosyal politakalar bakanlığı çok güzel entegre etti ve bu entegrasyonu güzel bir şekilde sağladı. ASDEP projesinde bugün sosyal hizmet uzmanlarından sonra elle tutulur, bakanlığın ASDEP’de kimi değerlen- direceğiz sorusuna yanıt bence psikolojik danışmanlardır. Orda ciddi bir istihdam alanı da oldu ve bununla da artacaktır. Tabi bu alanla da yetinmemeli. Üniversiteler, Halkla İlişkiler, Tanıtım- Kariyer Psikolojik Danışmanlığı Merkezleri gibi çalışma alanlarına da arkadaşlarımızın yönelmesi çok önemli. Yani maalesef geleneksel olarak düşüncelerimizi hala kaybetmediğimiz için, işte KPSS’ ye gireyim devlete atanayım mantığından en çabuk sıyrılacak bölümlerden bir tanesinin de ben PDR olduğunun inancındayım. Özel sektörde, kolejlerde, aile ve sosyal politikalar bakanlığında, İŞKUR üzerinden de istihdamların açılmasını bekliyoruz. Demek istediğim şu ki aslında bakanlığın çoğunda görev yapabiliyoruz. Örneğin Adalet Bakanlığında adli pedagog olarak çalışabiliyoruz. Özel sektör hakkında da biraz konuşmam gerekirse bu alanda inanılmaz hatalar olduğunu söyleyebilirim. Örneğin; kişisel gelişim uzmanı, işte çeşitli koçlar vs. yani bu alanlar boş kalmış ki böyle şeyler türemiş ben öyle görüyorum. Bizim arkadaşlarımız bir ekip oluşturduğu zaman, bir psikolojik danışma merkezi açtığı zaman hemen zaten farklılığını hissettiriyor. Şimdi bunların hepsini konuştuğumuzda aslında gördüğünüz gibi PDR mezunu birinin aslında istihdam edeceği alan çokça fazla. Önemli olan okuyan arkadaşın bunu 1., 2., 3. Sınıfta kafasında canlandırıp şekillendirip adımlarını ona göre atması. Bunu yapmalı ki hangi çalışma alanına yöneleceğini belirleyebilsin.
Meslek danışmanlığı dersi kapsamı içinde staj çalışmalarının sadece okul için değil de şirketlerin insan kaynakları bölümünde de gerçekleştirilmesinin hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kesinlikle güzel bir hamle olur. Yapan arkadaşlar var ama onlar genelde resmi değil gönüllü oluyor bildiğim kadarıyla. Ben şunu biliyorum özellikle büyük bankaların büyük şirketlerin veya da tam tersi mobbing uygulanan yerlerin artık bunun sonucunda psikolog ve Psikolojik danışman aldığını biliyorum. Dolayısıyla siz zaten insan kaynakları birimi olarak bir personel seçiminde bulunacaksanız hangi noktaya; hangi mizacın, hangi kişinin, uygun olacağını bilmek ve ona göre yerleştirmek istiyorsanız; insan kaynaklarında psikolojik danışman ya da psikolog bulundurmalısınız. Arkadaşlarımız bu alanı da görmeli. Mesela çoğu büyük şirketler veya hatırı sayılır kurumlar ne yapıyorlar? Personel alınımı yapılacağı zaman test uyguluyorlar. Kişinin kişiliği ne durumda bunu belirliyorlar. Şimdi testi oradaki bir işletme mezunu birinin yapması ne kadar sağlıklı? Yani demek ki orada da açıklar var. Arkadaşlarımız oraya da yönelebilirler. Bu nedenle Orada da staj yapabilmelidir diye düşünüyorum
PDR yeni meslek tasarısı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Genel merkezin, milletvekilinin uğraşları için her birimizin minnettar kalması, teşekkürlerini sunması gerekiyor. Ben de teşekkür ediyorum sizlerin vesilesiyle. Çok kıymetli çalışmalar yürüttüler. Bir tartışma oldu. Burada sizlerin vesilesiyle de şu mesajı verelim; PDR ve Psikoloji asla ayrılamaz. Klinik Psikoloji mevzusu tartışılabilir fakat bunun uzmanlar tarafından kendi içimizde halledilmesi gerekiyor. Dolayısıyla Psikoloji ve Psikoloji mezunu arkadaşların kendini çok keskin bir şekilde ayrı görmesi biz PDR camiasını da açıkçası üzmüş durumda.
Bunun olmaması gerekiyor. Bunları iyileştirecek, bu psikososyal müdahaleleri yapacak ekibin başında Psikoloji ve PDR mezunları gelecek zaten. Bizim organize olmamız gerekirken kalkıp sadece koskoca bir yasayı klinik psikoloji üzerinden tartışmak, bana açıkçası biraz eksikmiş gibi geliyor. Niyeti sorgulamama sebep oluyor. Bizim bunun dışında bu güzel çalışmayı desteklememiz gerekiyor. Eksiklikler varsa ki, bunları da sizin tekliflerinizle yazılarınızla aştılar. Bir şekilde belirtmemiz gerekiyor. Kısacası bizim bir katkımız olacaksa bunun tarafında olmamız lazım. Böyle kısır tartışmalar bu yasayı zedeler diye düşünüyorum. Zaten inanıyorum ki mutlaka ama mutlaka yasa çıkacak fakat bunun için bizim daha çok kenetlenmemiz lazım. Birlik beraberlik içerisinde olmamız lazım. Özellikle PDR ve Psikoloji camiasının bu şekilde olması lazım. Bu yasanın hemen çıkarılması lazım ki toplum nasıl hareket edeceğini bilsin. Örneğin aile danışmanlarında olsun çoğu danışmanlıklarda da karşımıza farklı bölüm bitirmiş ama alanı olmayan danışmanlığı yapan kişiler çıkıyor. Örneğin işletme bitirmiş ama aile danışmanlığı yapıyor. Yani insanlar da artık nereyi gideceğini bilsin, denetlemeler olsun, sınırlar çizilsin. Yasayı biz bu yüzden istiyoruz. Bizim işimize karışanlar kendi işlerini yapmadıkları için bize ek iş çıkıyor. Yasanın bu yüzden çıkması gerekiyor.
PDR bölümünde özellikle çalışmalarını örnek aldığınız sizin çalışmalarınızda size ilham kaynağı olduğunu düşündüğünüz ve sıklıkla takip ettiğiniz bir hocanız var mı?
Herkesin olduğu gibi benim de var tabi ki. Her ne kadar Psikolojik Danışman da olsam öğrencilik yanlarım da devam ediyor. Ben Kemal Sayar hocamı takdir ediyorum. Takip ediyorum. Gerçekten farklı bakış açıları ve farklı söylemleriyle bizim kültürümüzden yansımaları yapıyor. Ama bunun dışında tabi kendi üniversitemdeki hocaların da kıymetli çalışmalarını da takip ediyorum. Bunların dışında takip ettiğim klasik, sizin de bildiğiniz isimler var, hani onları söylememe gerek yok sanırım. Siz bu soruyu sorduğunuzda genel klasikler dışında benim ilk aklıma Kemal Hoca geldi. Kemal hocayı sıkı takip ederim. Ara ara bazı yazılarını da paylaşırım. Çünkü bu toplumun değerlerini bilip, ona göre bazı noktalarda kendi psikolojimizi, kendi ekolümüzü de kurup ona göre de katkı sunup, insanları yönlendirebilmeliyiz diye düşünüyorum. Yani Amerikan kültürü psikolojisini, Türk kültürü psikolojine entegre edemezsiniz. Zorlanırsınız. Ortada ciddi sıkıntılar var. Ama işte Kemal Hoca gibi Nevzat Tarhan Hoca gibi insanlar bu ülkenin kültüründen, belli başlı sorunlarından, gözlemlerinden, çalışmalar yaparak bizleri aydınlatıyorlar. Bu benim hoşuma gidiyor ama tabi çeşitli hocalarımızı da takip ediyorum. Mesela Üniversite’ deki kıymetli hocalarımı da takip ediyorum. Daha takip edip söylemediğim birçok kıymetli hocalarım var tabi ki, saymaya kalksak bitiremeyiz. Bu alan öyle bir alan ki sürekli güncel olmanız lazım yani kitap okumalarla olsun, makale okumalarla olsun. Bunları yaparak kendinizi geliştirebiliyorsunuz ve insanlara faydalı olabiliyorsunuz.
Çocukların yaşadığı sorunlarda hepimiz ailelerin rolünün çok büyük olduğunu biliyoruz. Çocuklarla doğru işbirliği yapabilmenin önemini de biliyoruz. Peki siz bugüne kadar aileler yönünden ne gibi faydalar sağladınız? Ya da ne gibi sorunlarla karşılaştınız?
Aile sistemini bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. Yani annesiyle, babasıyla, çocuğuyla. Sadece çocuğu dinlediğiniz zaman anne, baba tarafı eksik kalıyor.
Anne babayı dinleyip çocuğa ona göre yönlendirme yapmamanız gerekiyor çünkü çocuktan da alacağınız çok şey var. Dolayısıyla bir bütün olarak ele alıp ona göre yol almanızda fayda var. Ben hem öğrencilerimden hem de ailelerinden çok şey öğrendim. Eğer bir sorun varsa da bu sorunun oluşmasına neden olan kesinlikle iletişimsizlik. Bir ergenle, çocukla iletişimin nasıl kurulması gerektiğini ebeveynler bazen karıştırıyor. Dijital çağın çocuklarıyla ilgilenmeye çalışıyoruz sonuçta. Aileler çocukları genelde daha geçmişte kalmış bir kültür anlayışıyla yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu da ister istemez çatışma doğuruyor. Çocuk da kendi tarafından baktığında kendini normal olarak haklı görüyor. Çünkü o da teknolojiyle büyümüş, hızlı ergenliğe girmiş, bir dediği iki olmamış birisi. Sosyoekonomik düzey tarafından bakacak olursak da ülkemizde sosyoekonomik düzeyi çok düşük kimselerde kalmadı. Ancak şu anki yetişkinlerin çoğunun çocukluğu bu şekilde değildi. Bu yüzden de çocuklarla aileler arasında uyumsuzluk yaşanabiliyor. Dediğim gibi bu da bir faktör. Ama ilk başta da belirttiğim gibi en önemli birinci sorunun iletişimsizlik olduğunu düşünüyorum. ikinci olarak velilerin bilişsel çelişkileri çok fazla. Mesela veli öğrenciden bir şey istiyor ama kendisi yapmıyor. Sonuçta kendisi bir rol model. Anne, babanın bunu yapmayıp, çocuktan istemesi normal olmuyor tabi. Örnek veriyorum; geçenlerde bir öğrenci diyor ki hocam annem babam bilgisayarı yasakladı, telefonu da fazla kullanma diyorlar ama onlarından elinden telefon düşmüyor. Burada da gördüğünüz gibi bir çelişki söz konusu. Biz bu durumda tabi ki aileyi çağırıyoruz. Bildiklerimizi aktarıyoruz. Onun dışında yani burada yaşadığım aman aman ciddi sorunlar olmuyor. Ama bu iki konu çok önemli. Özellikle iletişim noktasında nasıl hareket edecekleri ve bilişsel çelişki yaşamamaları. Çocukların bunların dışında bazı konularla ilgili şikayetleri de olabiliyor. Mesela ailenin ilgisizliklerinden de rahatsız olanlar var. Yani anne, baba ya çok ilgili ya da ilgisiz. Çocuklardan; ailelerinin yüzünü görmediğini söyleyen, birlikte oturmadıklarını söyleyenler var. Bu durum da tabi dengesizlik oluşturuyor. Genelde bakınca insanımız da böyle ya çok seviyor ya da çok ilgisiz davranıyor. Bu durum ise iki taraf arasında anlaşmazlıklar yaşanmasına sebep olabiliyor. Bu yüzden dengeyi iyi ayarlamak gerekiyor.
Rehber öğretmenler, tükenmişlik yaşamamak için sizce ne tür önlemler almalılar?
Arkadaşlarımızın bu duyguyu hisseder hissetmez mutlaka bir gevşemeleri ve rahatlamaları gerekir. Ya da süper vizyon almaları gerekiyor. Bu husus yine psikolojik danışmada da vardır, kendi kendine yardım. Mutlaka ona iyi gelen şey neyse onu yapmalıdır. Bu eğitimse, eğitim. İşbirliğiyse, işbirliği. Bunları ertelemeden yapmak gerek. Çünkü bu öyle bir ihtiyaç ki ertelendiği zaman meslekten haz almamaya başlanır. Genelde bu durumun üstünü örtmeye çalışırlar. Fakat bu yapılmamalıdır, sorun ne ise söylenmelidir. PDR’ ci arkadaşlarımızın bunu bir gizleme sebebi de ifade etmekten çekinmeleridir. Arkadaşlarımız bu durumu devlette ifade edebilirler belki ama özelde nasıl söyleyeceklerine dair tereddüt yaşarlar. Fakat her ne olursa bu konu da cesaret göstermek gerekiyor. Özel çalışma alanlarında tükenmişlik yaşama riski daha fazla çünkü üzerlerine düşen iş özelde artış gösterebiliyor. Eğitimle, işbirliğiyle, güvendikleri insanlarla süper vizyon yapmaları doğrultusunda göreceklerdir ki hiçbir şey olmasa da hafif bir rahatlama gerçekleşecektir. Çünkü örneğin şöyle tükenmişliklerde olabiliyor. Mesleğe daha yeni başlıyor umduğunu bulamıyor, hayal kırıklıkları, ümitsizlikler, çökkünlük, üzüntü durumu doğuyor ve sonrasından da tükenmişliğe doğru kayıyor. Bunların olmaması için ilk baştan itibaren, bireyin kendisini motive etmesi, işbirliği kuracağı kararları beslemesi ve bu kararlardan ayrılmaması çok önemli. Yani özellikle mesela ben kendimden şöyle bir bakıyorum, mutlaka işbirliği yaptığım arkadaşlarım var.
Bunların da dışında eksiklik hissettiğimde, o noktada yeter artık dediğim, son noktalara geldiğim durumlarda o alanlarla ilgili çeşitli eğitimler alarak kendimi yenili- yorum. Bu da iyi geliyor. Diyeceğim o ki bu işin olmazsa olmazı süper vizyon. Yapılan araştırmalar sonucunda da günümüzde tükenmişlik geçmişe göre daha fazla artış göstermekte. 5 yıl, 10 yıl çalışan kişi tükenmişliğe yakalanabiliyor. Bunun çözümünü ise kendimizde aramamız gerekiyor.
Milli eğitim bakanlığının rehber öğretmenler için verdiği eğitimler bulunmakta. Bu eğitimleri yeterli görüyor musunuz? Yani yararları oluyor mu?
Milli eğitimde verilen eğitimler tabii ki önemli ve güzel. Ancak daha nitelikli olabilir mi? Olabilir. Daha profesyonel olabilir. Üniversitelerle daha çok çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Milli eğitim bakanlığı üniversitelerle çalışmıyor. Üniversitedeki akademisyen hocaları ya da o alanla ilgili uzman kişileri çağırmıyor. Bir görevlendirmeyle işte bu alanda kim çalışmış X hoca, X hocayı çağırın. Bu şekilde olmaması gerek. Yani milli eğitimin gerçekten istediği zaman çok mükemmel eğitimler de ortaya çıkardığını görmüş bulunmaktayız. Mesela ben Milli Eğitimden bağımlılıkla alakalı formatörlük eğitimi aldım. Oraya o alanla ilgili 2-3 uzmanı görevlendirmiş, 2-3 gün boyunca eğitime sevk etmişlerdi arkadaşları. Biz mesela çok istifade ettik bu durumdan. Demek ki isteyince oluyormuş. Ama şöyle konuşmalar da var “Gittik de ne oldu? “ gibi söylemler de bulunanlar da oldu. Çünkü şöyle de olduğu oluyordu. İşte öncelikle hal, hatır soruluyor sonrasında birkaç etkinlik ve sonra bir bakmışsınız ders bitmiş. Bununla ilgili de MEB’ in bir güncelleme yapması lazım. Eğitim başlıkları revize edilmeli, belli başlı klasik başlıkların dışına çıkılıp, sorunlar neyse artık müdahale hizmetlerine girmeli, kurulan ekipler iyi seçilmeli. Bütçenin, ekibin ya da eğitim verecek olan ekibin bence çok nitelikli olması lazım. Örneğin krize müdahale ekibi kuruyorsunuz ve o ekibin içerisinde farklı branşlar var. Ya da alan dışında kimseler var. Bunlar doğru değil, olmaması gerek.
Bu bölümde eğitim gören öğrencilere verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Arkadaşlarımızın okuduğu bölüm gerçekten çok güzel bir bölüm. Bunun için şanslılar. Bunu bilmelerini isterim. Ama mutlaka 3. ve 4. sınıfın sonlarında çantalarında bulunması gereken iki üç tane önemli eğitimler var. Bunların başında gelen bence Çocuk Değerlendirme. Çeşitli testlerin olduğu bir paket olmalı. Arkadaşlar bunu mezuniyetlerine bırakmamalı. Mezun olduktan sonra, iş hayatına başladıktan sonra gerçekten çok ciddi yoğunluklar başlıyor. Bir de o arkadaşımız yüksek lisans düşünüyorsa kafasını kaşıyacak vakit bile bulamayabilir. Dolayısıyla 3. ve 4. Sınıfta alan dersleri varken çok ciddi bir şekilde yoğunken arkadaşlarımızın bu testleri de alıp aradan çıkarmaları gerekiyor ki bu husus mezun olduktan sonra iş başvurularında emin olsunlar ki işlerine yarayacaktır. İkinci konu ise 4. Sınıfta sadece KPSS düşünmesinler. Mutlaka stajlarını devlet de özelde de yapsınlar. Özellikle hedefledikleri, istedikleri özel okullarda gerekirse öğretmenlerini, idarecilerini araya katıp, bir şekilde staj yapsınlar. Bu önemli bir husus. Örneğin öğrenci sürekli devlette staj yapıyor, giriyor sınava atama bekliyor. Belki bir yılı hatta daha fazla yıllarını kaybedebiliyor. Mesela en basitinden örnek vereyim bizim kurumumuzda geçen yıl alınan arkadaşımız stajyerimizdi. Şu an kurumumuzda Rehber Öğretmenlik yapıyor. Dolayısıyla arkadaşların mutlaka özel okullarda staj yapmalarında fayda var. Başta belirtmiş olduklarım dışındaki her eğitimi sürekli hale getirmemelerini de tavsiye ediyorum. Çok fazla eğitim açılıyor. Hocalarına mutlaka danışsınlar.
Zaten PDR okuyan birinin 4 yılda diksiyonu da iletişimi de zamanla düzelecektir. Bunların dışında başka eğitimler tabi ki olabilir. Bizim kültürümüze çok hızlıca entegre olan ve uyan iki terapi türü var. Bunlardan birisi Kısa Süreli Çözüm Odaklı Yaklaşım diğeri ise Bilişsel Davranışçı Terapi. BDT’yi ders olarak içerik olarak hocalar çok az değinir, bitirirler. Arkadaşlar istiyorlarsa bu alanlarda da çalışmalar yapıp kendilerini o yıllarda geliştirebilirlerse bitirdikleri zaman bu çalışmaları onları çok güçlendirecektir. Zaten okullarda benim de şahsen aldığım Gestalt olsun, Gerçeklik terapisi olsun faydalanıyorum. Ama merkezde açıkçası Kısa Süreli Çözüm Odaklı ve Bilişsel Davranışçı Terapi var. Bu iki eğitimi ve Çocuk Değerlendirmeyi arkadaşlara kesinlikle öneriyorum. Bitirdikleri zaman ellerini güçlendirir. Özel okullarda staj meselesi de bahsettiğim diğer önemli bir konu. Bu da çok önemli.
Unvan konusunda ne düşünüyorsunuz? Rehber öğretmen mi? Psikolojik danışman mı?
Biz Psikolojik Danışman olarak mezun oluyoruz. Yasalar çıktıktan sonra, aslında bu işi bilen üstatlar bu konuda konuştukları zaman okul psikolojik danışmanlık demelerinde hiçbir mahsur yok ve demeliler. Ama bu durumu öyle bir can sıkıcı hale getirdiler ki rehberlik, rehber öğretmen, işte psikolojik danışman demeyelim gibi. Mesela ben bile bu konuda hassas değildim ama o kadar çok konuşuldu ve gereksizce büyüdü ki bu duruma karşı ben bile duyarlılaştım. Rehber Öğretmen denilmesine de karşı değilim. Çünkü siz okulda görev yapıyorsunuz, öğretmenlerle sürekli iç içesiniz. Yani bana rehberlikçi denmesinden rehber öğretmen denmesi daha iyi geliyor. Tabi asıl unvan ne kullanılmalı diye soracak olursanız ben zaten her yerde Psikolojik Danışman diye kendimi tanıtıyorum. Resmi yazışmaların yanında da “-“ kullanarak rehber öğretmenliğin yanına ekliyorum. Yani birinci olarak okul psikolojik danışmanlığını mutlaka kullanıyorum. Bir kıymetli hocam şöyle derdi; psikolojik danışmanlığın duayenlerindendir. Şey derdi Hukukçuluk diye bir şey var mı? Ya da doktorculuk diye bir şey var mı? Mesela Hacettepe Üniversitesi, PDR bölümünü Eğitim Fakültesinden çıkartıp, tek başına bir bölüm haline getirmeye çalışıyor. Psikolojik Danışma ve Rehberlik adı altında Kariyer Psikolojik Danışmanlığı, Aile Psikolojik Danışmanlığı alt dallarını meydana getirmeyi düşünüyorlar. YÖK ile de görüştüler diye biliyorum. Oluru var mı? Derseniz, şu an biraz zor olduğunu düşünüyorum. Belki biraz bunun için zamana, şartların olgunlaşmasına gerek var. Zamanla her şeyin daha güzel olacağını düşünüyorum.
Sevgiyle, hepinize başarılar dilerim.
Hilal ALKAN
Uzm. Psikolojik Danışman / Eğitimci